Hızlı adımlarla girdi alışveriş merkezinden içeri. Kulak altında kesilmiş saçları, uzun boyu, yeşiş gözleri olan bu kadın, normal kiloda ve 50 yaşlarındaydı. Altında siyah dar pantolon, üzerinde bir bluz, ayağında spor ayakkabılar,üstünde uzun bir trençkot vardı. Sakin ve nazikti,güvenliğe gülümsedi, elindekileri koymak üzere emanet dolaplarının olduğu koridora doğru yöneldi. Her zaman bıraktığı dolaplar doluydu, O da başka bir dolaba bıraktı, ceketi ve paketleri, dolabını kilitledi, markete gitmek üzere harekete geçti. Birkaç ufak ihtiyacını aldı, onları da diğerlerinin yanına bırakmak için dolabına geri döndü. Dolapların önüne geldiğinde öylece dondu kaldı. Eşyalarını bıraktığı dolabı hatırlamayordu. Sakin kalarak birkaç dolabı denedi. Alarmlar çalmaya başladı. Vazgeçti denemekten, güvenliğin bulunduğu noktaya gitti. 
"Afedersiniz, yardımcı olabilir misiniz? Eşyalarımı dolaba bıraktım. Numarasını unuttum. Açamıyorum. Telefon edildi üstlere, kamera görüntülerine bakmaya başladılar. Bekliyordu. Bir süre sonra haber geldi.Güvenlik eşliğinde gittiler ve dolabını buldular. Çok sevindi.Özür diledi, meşgul ettiği için. Paketleri koydu, numarayı yazdı. Güvenlik de kendisine teşekkür etti.Bu durum onu biraz tedirgin etmişti. Çünkü 300 sayfaya kadar ezber yapabiliyordu. Ve unutmak istemediğinde unutmuyordu. Üzerinde durmadı. Biraz dolaştı alışveriş merkezinde. Çıkıp evinin yolunu tuttu. 
Ertesi gün ,bu kez bir tiyatro oyununa gitti. Büyük bir tiyatrodaydı oyun. Oyunun arasında tuvalete gitmek için çıktı. Döndüğünde kapıların önünde durdu. Hangi kapıdan çıktığını bilmiyordu. Yine güvenlikten yardım istedi. Sorunsuz geçip yerine oturdu. 
Bu ufak unutkanlıkları yorgunluğa bağladı,önemsemedi. Onlarda bitmediler ve bu şekilde devam ettiler onun yaşamının arasına karışmaya. Ta ki!!
Aylar sonra birgün yürüyüş yapmak için sahile gitti. Yürümeye başladı. 1 saat yürüdükten sonra sahilde, bir anda durdu. Hiçbirşey hatırlamıyordu. Kim olduğunu, orada ne yaptığını ,nerede yaşadığını, hiçbirşey. Sakin olmaya çalıştı. Yürümeye devam etti. O durumda ne yapacağını, kime güveneceğini, kimden yardım isteyeceğini bilmiyordu.Büyük bir otelin önünde durdu. İçeri girdi. Oteller güvenilirdir diye düşündü. Resepsiyono yaklaştı.
"Merhaba. Bir yetkiliyle görüşebilir miyim, ?"Tabii efendim.Konu neydi? ""Sağlık. Lütfen çabuk olun"
Oturdu, beklemeye başladı. Orta yaşlarda iyi giyimli bir erkek geldi yanına. "Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim size ""Hoşbuldum. Ben kim olduğumu hatırlamıyorum. "Yetkili şaka sandı önce. Sonra konuştukça olayın ciddiyetini kavradı. Otel doktorunun yanına gidildi. Durum anlaşıldı. Onu en yakın hastaneye götürdüler. Nöroloji doktoru muayene etti. Ve teşhisini koydu. Tedavi sürecini başlattı. Telefonuna baktılar ,son aramalardaki insanlarla görüştüler. Bir gece kontrol altında tuttular ve ertesi gün taburcu ettiler.   
O gece düşündü. Umarım bir sürü çocuğum, beni çok seven ve aşkından çıldırdığım bir eşim, büyük bir ailem, dostlarım vardır. 
Bekledi. Kimse gelmedi. 
Ertesi gün gittiği ev bomboştu. Kimse yoktu.Aşk,çocuk,aile,hiç kimse. .Sade döşenmiş, renkli, deniz kabukları, yağlıboya resimler, taşlar, çokça giysi, yazılar, kitaplar. .Başka canlı yoktu.
Yalnızmışım diye mırıldandı. İlaçlarının saatini yazdı bir kağıda ,çalışma masasının  üzerine astı. Telefon çaldı o sırada, tek dostu idi arayan, konuştular, güzel ve sıcak bir ses vardı karşısında. Adam ona sakin olmasını çok olayın üstünden geldiğini bunları da aşacağını söyledi. Neler yaşadım sorusuna cevap olarak kısa bir Özet geçti. 
"Ailesini kaybetmişti. Evlenmişti, eşi şiddet uygulamış, kulağını zedelemişti ,bebeğini karnında kaybetmişti, işinden ayrılmış, yeni bir iş kurmuştu, insanlara destek oluyordu,kimsesi yoktu. Ama bir sürü çocuğu, ondan yardım alan insanlar vardı hayatında. "
Dinledi. Ertesi gün işe gitti. Sevgiyle karşıladılar onu.Kimseye anlatmadı durumunu. Kimsesiz bebeklerden birini aldı, göğsüne yasladı. O sırada aklından geçirdiği şuydu. 
Unutmak bir tercih miydi? Zihni bazı şeyleri unutmak istemiş, yorulmuş muydu? O yüzden mi gelmişti Alzheimer? !
Sonraki günler hayatına devam etti.Doktor yavaş ilerlediğini sporun, stresten uzak kalmanın iyi olabileceğini söylemişti. Dans kursuna gitmeye karar verdi.Teslim olmayı, pes etmeyi düşünmüyordu. Bu fıt dance kursuydu. Bol kalori yakılan, hızlı ritimli, enerjik bir kurstu. İlk ders eğlenceli geçti. Haftada iki kere gidiyordu. İkinci hafta, yanındaki adamı farketti. Yeniydi. Ders boyunca gülerek, eğlenerek eşlik ettiler hocanın gösterdiği figürlere. Dersten sonra kahve teklifinde bulundu Andrew, adı buydu adamın. Carry kabul etti .Yakındaki bir cafeye gittiler, sohbet çok koyuydu. Carry sürekli gülüyordu, komik bir adamdı. Tur rehberiydi, farklı ülkelerde çalışıyor, seyahat etmiş oluyordu. Bir sonraki geziye belki birlikte gideriz dedi ve bu Carry i gülümsetti. Paris görmek istediği bir şehirdi. Olabilir dedi ve durumundan bahsetmedi. 
Sonraki günlerde yemek yediler, dansettiler, sinemaya gittiler, öpüştüler, sergilere ve konsere gittiler,alışveriş yaptılar, uyudular, seviştiler. Bir şölen gibiydi sevişmek, o kadar nahifti ki adam.Ruhuna dokundu Carry 'nin. İlk birkaç sevişme sadece dokunma ve okşama idi. Sonrası ise yükselme ve zirveye ulaşmaydı. Çünkü Carry daha önce hiç kadın olduğunu hissetmemişti. Ve uzun zamandır da hayatında kimse yoktu. Adam gerçek bir erkekti. Birbirlerine saygı ve sevgileri sevişmeye yansıyor, tek vücut oluyorlardı. Sevişmeden sonrası daha da keyifliydi. Huzur vardı çünkü. 
Bu süre zarfında ,birkaç kez ufak unutkanlıkları oldu Carry 'nin durumu Andrew 'a söyledi.Adam anlayışla karşıladı. Geçer dedi.Unuttuğunda adam yüzüne bakıyor, O öylece duruyor "Yine neyi unuttum "diye soruyor, bu duruma birlikte gülüyorlardı. Adam emindi, aşacaklardı. 
Paris seyahatinin tarihi geldi. Carry çok heyecanlıydı. Valizlerini hazırladılar ve yola çıktılar. Andrew büyük bir grubun rehberi olacaktı. Carry de grupla birlikte şehri keşfedecekti  .Daha önce hiç yurtdışına çıkmamıştı. Keyfi yerindeydi. Çocuk gibi heyecanlıydı. 
İlk gün şehrin bir bölümünü, müzeleri gezdiler, akşam başbaşa yemek yediler. İkinci gün tiyatroya gittiler. Üçüncü gün, Carry bir müzeden çıkarlarken birkaç dakika geç kaldı, oradaki bir kız çocuğunu sevmeye dalınca. Çıktığında grup yoktu, gittikleri yönü karıştırdı ve şehrin diğer tarafına yöneldi. Bu arada Andrew Carry 'i grupta göremedi ve müzeye hızlıca geri döndü, grubunu bir cafede bırakarak. Döndüğünde Carry yoktu. Telefonla aradı. Telefonu açan olmadı. Carry şehrin bir bölgesinde caddenin ortasında öylece duruyordu. Orası neresiydi, o kimdi, ne yapıyordu. Bir fikri yoktu. Telefonun çaldığını duymuyordu. Uyuşmuş gibiydi. Hava kararmaya başlamıştı. Andrew tüm polis birimlerini bilgilendirmiş, grubunu bir  başka rehbere teslim etmişti. Çılgın gibiydi. Benim hatam,benim hatam. ..Sürekli söyleniyordu. 
Polisler sakin olmasını ve bulacaklarını söylüyorlardı. Birkaç saat sonra onu buldular ve hastaneye götürdüler. Andrew oraya vardığında Carry daha iyiydi. Sadece korkmuştu. Sarıldılar. Telefonu sessizdeydi, o yüzden duymamıştı. 
Sana birşey olsaydı ölürdüm dedi Andrew. Ağlamaya başladı. 
Sonraki yıllar böyle geçti, gitmedi Andrew. 
Vazgeçmedi Carry. ...
Sonra
Sonunu siz yazın....

Comments

Popular posts from this blog

Yara